Eski Bilgisayarlar ve İlk Heyecanlar

Atari, Xbox, Playstation, Sega, Nintendo. Yoo, hayır. PC Master Race baby! Yazıların ve işlerin arasında boğulurken aklıma yine saçma bir şey geldi. Eski bilgisayarlar ne güzeldi ya, değil mi? O döneme ait anakartlar, işlemciler, RAM’ler falan. Tasarımları, tipleri, Aştıkları imkansızlıklar. Günümüzde de teknolojik inovasyonlar var, yok değil. Ama hiçbiri o dönem kadar heyecanlandırmıyor ya beni. Unutamadığım o kadar anı var ki o döneme ait. Hiçbir şey artık o kadar etkilemiyor. O kadar değerli “ilkler” yaşadık ki, teknolojik zıplamalar gördük ki, unutamıyorum. Hatırlayınca böyle güzel anıları insan ister istemez gülümsüyor. “Vay be, ne günlerdi lan. Nereden nereye” diyor. (yaşlandım dimi ben?!)

Anıcık

Bir tanesini paylaşayım hemen mesela o anıların. Yıl 2005-2006 civarı. Ben daha ilkokul öğrencisiyim. Küçük bir Coreborn’um. Kuzenlerimin yanına gitmişiz bir bayram seyran zamanı yine. GTA: San Andreas yeni ya da çok yakın zamanda çıkışını yapmış PC’ye tam o dönemde. Haberim falan yok tabii benim, nereden olacak. Eski bilgisayarları artık yeterli gelmediğinden kuzenler de bu oyun şerefine bir bilgisayar toplamışlar sağlam bi’ çabayla. O dönem malum upgrade işlemleri çok değerliydi. Bilgisayarlar için iki yıllık bir donanım farkı bile oyunlarda kendini belli ederdi. Bir oyunu açabilmek veya açamamak kadar belirgin bir farktan bahsediyorum hani. Benim de ama o dönem elimde Windows 98’li bir emektar vardı. 64 MB RAM, 8 GB HDD, yüksek oranda on-board bir ekran kartı ve Pentium III 550 MHz bir CPU. Fifa 2005 açmıyor, Fifa 2004 zorla çalışıyor, sürekli kapanıyor falan. Sürekli 2002, 2003 falan dönüyorum ben de. Half-Life falan arada. GTA 3 ve Vice City zaten hayal. Kaldırmıyor bilgisayar. Misafirlikte veya sağda solda gördüklerimle falan “vauv” oluyorum. Tomb Raider ve 3D oyunların varlığını daha yeni keşfettiğim yıllar. Küçük bir ilçede, dünyadan kopuk yaşamanın getirileri malum internet öncesi dönem. Neyse bu aldıkları bilgisayar da çok güçlüymüş. Tek hatırladığım özelliği de 1.5 GB RAM olması. Hayal edin hani, 64 MB nere, 1.5 GB nere. Benim için nasıl ütopik bir şey varya.

Neyse, yine babannemlerde oturuyoruz ve bilgisayarı, oyunları falan konuşuyoruz. Oynadıkları şeyleri bana anlatırlarken bir şey söylüyorlar ve bunu hiç unutmuyorum:

yeni geğtaa çıkmış onu oynuyoruz. sanandıras. bisiklete biniyosun olum, pedal falan çeviriyon! gerçek hayat gibi.

Ne? NE? Bisiklet mi? OHA! OHA! OHAAAAAAAAAAAAAAA! Ulan düşünüyorum kendi kendime. Yani nasıl olabilir ki bu? Araba falan hani biliyorum motor falan da yapmışlardı da. Bisiklet mi? Pedal mı? OHA!

Zaten birkaç yıl önce görmüşüm 3D oyunların varlığını falan. Ve hani gözümde gerçekçiliğe adım adım ilerliyor. “Nasıl?” diyorum ya, “Nasıl olabilir bu!?” Baya normal benim mahallede gezdiğim gibi bisikletle böyle geziyorsun yani ha!

“Bunu görmem lazım” diyorum kendi kendime. “Kaçıramam bunu ya” diyorum. Gidiyorum kuzenlere ve açıp gösteriyorlar oyunu. Gözlerime inanamıyorum. Etraf o kadar güzel ki. Karakter, hareketler falan öyle gerçekçi ki. Ve pedal çeviriyor lan harbiden! Baya baya gerçek hayat gibi.

Bunun şokunu birkaç ay atamamıştım üstümden. Çıldırıyordum bir de. Ben de oynayacaktım. Bir gün dönüp ben de oynayacaktım bu oyunu. (hala bitirmedim bu arada San Andreas’ı. püh bana.)

Retro PC Build

Bu aralar algoritmam sağ olsun YouTube’da sürekli eski PC build videolarına denk geliyorum. Yok efendim yepyeni parçalarla Windows XP PC build’miş, yok efendim Windows 95’in 30. yılına özel bir dönem PC’si yapalımmış. Valla zevk de alıyorum, izledikçe de izliyorum. Genel olarak zaten nostalji hastalığı olan bir adamım, n’apıyım. Dayanamıyorum. Batağa düştüm, evet.

Yine o videoların birinde EDO RAM gördüm. “Ulan çok tanıdık ama neydi bu ya” dedirtti sevgili beynime. Düşündüm biraz hafızamı kurcaladım. Yok. Dedim yapay zekaya sorayım bari. Güzel bir bilgi alışın üstüne bir de RAM-özel birkaç YouTube videosu izledim. Ve 1 saat sonra kendimi bu yazıyı yazarken buldum. Millet Arif’in Manchester’a attığı gole falan gider, ben de bunlara varya..

Efendim maceramız 1979 İngiltere’sinde, John Ram isimli bir dehanın ahırında yaptığı buluşuyla başlıyor. Ehe ehe, şaka. Yıl da, John da. Bu konuya bakın bence çünkü SDR ve DDR konusu başta olmak üzere, DDR2-5 arası bile oldukça keyifli. Ek sunulan teknolojiler ve her DDR iterasyonunda RAM’i nasıl baştan icat ettikleri falan ilham verici. CPU ve GPU’lar genelde gölgede bırakıyor RAM’i malum. Bu da böyle bir çıkarımımdır efendim.

Evet, şöyle bir geçmişi anmak istedim biraz. Güzel de oldu. Blog’u açarken asıl amaçlarımdan biriydi bu. Çünkü ben de unutuyorum böyle şeyleri artık. Aklıma geldikçe en azından buraya da yazayım ki yıllar sonra okuduğumda beni mutlu etsin…


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Kalkanlar devrede!