Vay be. 1989. Tam tamına 36 yıl önce. Rakamla yazıyorum ki böyle görünce bi’ anda vurucu olsun. Öyle yıllar ki 80’ler ve 90’lar. Özgün eser patlamasının zirve zamanları. Star Wars: Episode VI’nın üzerinden altı yıl geçmiş. İki yıl önce ortalığı sallayan Back to the Future, ikinci filmi ile izleyicilerle buluşurken, Indy de üçüncü filmi Indiana Jones and the Last Crusade ile sinemalarda boy gösteriyormuş. Unutulmaz klasiklerden Beetlejuice ve Die Hard bir önceki sene çıkmış. Ondan önce de RoboCop, Lethal Weapon, Aliens, Ferris Bueller’s Day Off ve Top Gun sinemalardaymış. Terminator, Karate Kid ve Ghostbusters çıkalı beş koca yıl geçmiş. İşte böyle bir zamanda, Hollywood sinema patronları demiş ki “Ya, çizgi romanlarda bayağı bir iş var, şöyle bir Batman mi patlatsak da köşeyi dönsek?”
Başlıyor
Batman, evet. Ama bu sefer gerçekten beyaz perdede ilk(!) defa başlıyor. IMDb puanı 7.5 olan bu filmimizi, az önce bitirmiş bulunmaktayım ve sıcak sıcak bu yazıyı yazmak istedim. Üstteki örneklerden anlayacağınız üzere otuz altı yıl sinematografi anlamında yaşını belli etmese de efekt ve dövüş sahnelerinde oldukça belli ediyor. Öncelikle DC’nin “Modern” adı altında paylaştığı ve toparladığı fragmana bir göz atalım.
En baştan başlamak gerekirse… Karanlık, gotik, eerie? Evet o yıllarda yönetmen olarak adamınız Tim Burton. Daha bir önceki sene Beetlejuice’u bitiren Tim, Michael Keaton’u da “Abim senden on numara Batman olur ha” diyerek yanına alıyor ve işe girişiyor. O dönem zaten ünlü olan Jack Nicholson ve Billy Dee Williams gibi birkaç ünlüyü de ekibe alınca ortaya güzel bir kadro da çıkıyor. Ayrıca Kim Basinger’ı da bu film ile birlikte keşfettim. Bu da benim ayıbımdır. Onun dışında, başka başka. Aa, evet, filmde çalan parçalar da Prince’e ait. Bu parçaların sahneye uyumları ve gerekliliklerini tartışacağım birazdan, ama bu şarkıların iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hazır şarkılar demişken, onlar da The Animated Series’te de karşımıza çıkacak Danny Elfman ve Shirley Walker tarafından yapılmışlar. Gerçekten kaliteli olduklarını da söylemeden geçemeyeceğim. Açıp dinleyecek kadar iyi değiller (henüz), fakat atmosfer anlamında çok başarılılar.

Keaton!
Şimdi gelelim filmin kendisine ve başrole. Direk bir cümle ile özetleyeyim. Michael Keaton benim için ortalama bir Batman. Dönemin aktörlük tarzı ve Keaton’un zayıf ses tonu beni soğutan şeylerin başında geliyor ama yine de katlanılmayacak bir Batman kesinlikle değil kendisi. Ha listede ama tepelere koymazdım ama çok da aşağıda olmazdı. Ortalama, dediğim gibi. Ama şunu dürüstçe söyleyebilirim, kendisi berbat bir Bruce Wayne. Gerek yazım, karakter, senaryo gerekse fiziksel görünüş olarak o kadar hoşuma gitmedi ki. Neden? Görsel aşağıda.

Stete Jobs’un amcaoğlu gibi bir imajı var. Ne alaka yahu Bruce Wayne ile bu? Turtleneck, gözlük ve kıvırcık saçlar? Yok gerçekten. Çizgi romanlarda, sağda solda görmesek yerdim de. Yok abi. Bir de o kadar önemsiz anlatılmış ki filmde sanki Gotham’da yaşayan herhangi biri. Ne aile serveti ne de sahip olduğu ayrıcalık hiç işlenmemiş. Zaman zaman minik ipuçları veriliyor o kadar. Bu çok şaşırtıcı çünkü büyük perdede ilk defa bu kadar büyük prodüksiyonda karşımıza çıkıyor kendisi. Tuhaf bir seçim.
Ha geri gelelim Batman konusuna. Ses ve ağırlık maalesef yok. Batsuit tam bir facia. Aksiyon figürlerinden fırlama gibi. Yüz bölgesi yine hadi neyse ama geri kalan kısım çok kalitesiz. Dönemin kıyafet teknolojisi midir nedir, o kadar kasıntı ve stil yoksunu ki bu kıyafet. Gördüğüm en kötülerinden hani. Zaten içinde yürümesi bile zor olacak ki Keaton sürekli Robocop gibi kas yoksunu hareketler ile tüm filmi çekmiş. Bu haneden de kocaman bir eksi. Bir de filmde iki üç kere yaşanan çok komik bir sahneyi de anlatmak istiyorum. İnatla çekmişler hani çok beğendikleri için sanırım. Bir olay olduğunda Batman sürekli tepeden kanatları açık şekilde iniyor. Ama bu kasıntı ve iğrenç kıyafet yüzünden o kadar çirkin gözüküyor ki sahne anlatamam. Videosu bile varmış bu robot hareketlerin.
Karizmatik, havalı ve korkutucu olması gereken şey, ucuz kısa videolara benziyor. Bunlar dışında ama Keaton, kaskın altında gerçekten havalı duruyor. Pörtlettiği dudakları zaman zaman fazla saçma dursa da çene yapısı ile iddialı bir Batman yüzü bize sunuyor.
Onun dışında maalesef senaryo, tahmin edebileceğiniz gibi. Klişe ve ortalama olay örgüsü barındıran dönem filmleri ile eşdeğer. Artık onlarca kez farklı Batman gördüğümüzden hiçbir adaptasyon şaşırtmıyor. Tüm bunlara rağmen film sürekli eğlendirmeyi başarıyor. Pacing çok iyi ve her ne kadar tahmin etseniz de, bir sonraki sahneyi merakla, sıkılmadan izliyorsunuz. Beni üzen nokta ama bizim için önemli olan fakat bu filmde toplasanız beş dakika bile sahneleri olmayan karakterler. Alfred, Gordon ve Harvey ilk aklıma gelenler. Batman evreninde biliyorsunuz bu karakterler çok büyük yer kaplar. Burada ama? Neredeyse yoklar. Alfred ile Bruce tüm film boyunca iki üç dakika konuşuyor ve o da (bir minik kısım dışında) çok yüzeysel ve resmi. Gordon kilolu ve otorite yoksunu bir polis tiplemesine sahip. Harvey ise şaşırtıcı bir şekilde Billy Dee Williams tarafından canlandırılmış. Dönem itibariyle böyle Netflix seçimleri çok popüler değildi bildiğiniz üzere. Enteresan olmuş fakat yine de bu bile karakteri kurtarmaya yetmemiş çünkü film boyunca onu da üç dört kere, minik sekanslarda görüyoruz kendisini. Peki film neye odaklanıyor? Jack Napier (Joker) ve Vicki Vale’e. İkisi de çok güzel iş çıkarmış, evet. Oyunculuklar ve senaryo, dediğim gibi, kendini izlettiriyor. Ama bu, filmde bu üç karakter dışında herkes misafir gibi olduğu gerçeğini değiştirmiyor ve bu yüzden hep bir şeyler eksik gibi hissediyorsunuz.
Özel efektler ise yer yer çok güzel, yer yer ise berbat. Özellikle filmin ikinci yarısında Tim gidip bir sonraki projesine geçmiş olcak ki, çekim ve geçişler gerçekten biraz kararsız hissettiriyor. Hele ki bir panayır ve uçak sahnesi var ki, aman aman. Böyle kötü efektler ve olay örgüsü görmemiştim uzun zamandır, iyi geldi. Bunun dışında ama bazen öyle bir ışık ayarı ile kareler yakalamışlar ki gerçekten koy poster yap as duvarına. Dedim ya, dengesiz.
Müzikler ise oldukça hoş. Sizi atmosfere ve moda başarılıyla sokuyorlar. Prince ise döktürmüş. Hatta o kadar döktürmüş ki bazen biraz ton dışı hissediyorsunuz bu yüzden. İki adet Joker sahnesinde ve bir adet de credits’te olmak üzere toplamda üç şarkısı var kendisinin bu filmde. Bazen ben ne izliyorum diye sorgulasanız da kötü olmamışlar be sanki?
Jack Nicholson çok güzel bir oyunculuk çıkarmış buraya onu da yazmazsam olmaz. Bazı sahnelerde karakter gerçekten tedirgin edici oluyor ve o manyaklığı hissediyorsunuz.
Kendinden sonraki tüm Joker’lara (Mark Hamill da dahil olmak üzere) yol gösterdiğini düşünürsek, performansı ve önemi oldukça takdir edilesi. Halen daha Mark yerine Jack’i tercih eden çok büyük bir kitle de var. Hatta Heath Ledger’ın bile önüne koyanlar. Karakter arkaplanı olarak da şöyle bir video paylaşabilirim.
Kapanış
Film aslında genel olarak akılda güzel bir imaj bırakıyor. Başyapıt kesinlikle değil. Özellikle Nolan üçlemesine yaklaşmayı bırak, bumu olamaz. Ama kapatıp şöyle bir düşündüğümde, iyi ki de izlemişim dedirtti. Bu zamana kadar da iki saat ayırıp bakmadığıma pişman oldum harbiden. Temiz bir 7/10 alır yani benden. Honest Trailers bu arada yine döktürmüş. Bu yazıyı okumayıp bunu bile izlemek yeterli.
Şimdi sırada yine aynı ekipten çıkan Batman Returns var. IMDb ve Rotten Tomatoes’dan ilk filme göre daha düşük bir skor almış. Çok da bir beklentim yok ama umarım hayal kırıklığına uğramam.
Bir yanıt yazın