Çocukluğunu 90’lar ve 2000’lerde yaşayan biri olarak rock gruplarına ayrı bir düşkünlüğüm var. Gerçi bu cümle müzikle alakası olan, ben dahil, herkese saçma gelebilir çünkü aslında rock her decade’de var. Hatta özellikle 60’lar, 70’ler ve 80’lerde. Britpop, grunge, punk rock ile beraber 90’lar da bayağı bi’ güzel ama ne bileyim, 2000’ler başı ve devamındaki alternatif & nu metal rock devriminin de beni dönem dönem içine çektiği çok oluyor.
Mainstream diyince o kadar çok grup akla geliyor ki! My Chemical Romance, Foo Fighters, Queens of the Stone Age, Korn, Limp Bizkit, Blink-182, The Offspring, Placebo, The Strokes, Muse, Sum 41, Evanescence, Seether, Lifehouse, Breaking Benjamin, Three Days Grace. Liste uzuyor da gidiyor. Linkin Park ve Green Day’in yeri bende bambaşkadır mesela bende. Ama tüm bu gruplar ve şarkıları inanılmaz etki yaratmakla beraber, hiçbiri bir The Rasmus değil bende. “In the Shadows” sözlerini kelimesi kelimesine ezberlediğim ilk yabancı şarkıdır ve bende “Guilty” ile onun yeri apayrıdır. Buna başka bir yazıda değineceğim. Yine başka bir İskandinav grup olan Nightwish’i de delicesine severim. O bölge ve rock müziğe olan farklı yaklaşımlarına çok zaafım var benim, bunu uzun yıllar önce fark ettim. Beni hep diğer Avrupa veya Amerika gruplarından farklı yakalıyorlar.
Şimdi gelelim yazımın konusuna. HIM. Yine bir İskandinav bölgesi grubu hatta o da yetmezmiş gibi Finlandiyalılar. Bunca yıl ben nasıl bir HIM şarkısına rastlamadım gerçekten ama gerçekten bilemiyorum. Spotify ve YouTube algoritmasında, izlediğim belki de yüzlerce müzik tarihi, bilmem ne listesi, en iyi şu şarkıları sıralamasında nasıl görmedim yahu sizi ben! Ya da algıda seçicilik, bir şekilde hep görmezden geldim ve unuttum sanırım bilemiyorum. Hem bunun için çok pişmanım hem de deli gibi mutluyum. Geç de olsa tanıyabildim bu grubu ve Ville Valo’yu.
Love Metal

Varlığından bile haberim yoktu geçtiğimiz yıla kadar bu türün. Rastgele yine Spotify’da algoritma şansı müzik sörfü yaparken bi anda karşıma çıktı. Sanırım ilk Wings of a Butterfly‘ı dinledim. En azından favorilerime ilk onu eklemişim. Ardından da aynı saat içerisinde grubun arka arkaya en çok dinlenen on şarkısını falan dinledim. Funeral of Hearts, Killing Loneliness, Join Me in Death, Right Here in My Arms, Gone With the Sin, When Love and Death Embrace, Your Sweet 666 diye gitti, durduramadım kendimi. Benim kitabımda bu şarkıların hepsi birer başyapıt. Dönemin sound’unun verdiği nostalji, duygusal ve aşk dolu sözlerin gotik ve karanlık his ile birleşmesi, kullanılan can yakan gitar riff’leri ve tabii ki VV’nin kalın ama bir o kadar da tizleşen o eşsiz sesi. Heartagram. Bazı şeyler böyle “click” eder ve tam hissettirir ya, bu şarkılar da benim için ilk andan beri öyle. Sürekli olarak yeni sanatçılar/gruplar/şarkılar keşfetmek en büyük hobilerimden. Son birkaç yıldır yeterince zaman ayıramıyorum buna maalesef, ama halen daha fırsat buldukça bir iki, bir iki bakıyorum sağa sola. Bu tarz “click”leşmeler de yılda belki bir kere ya oluyor, ya olmuyor bende. Değerli yani anlayacağınız benim için bu olay.
Sizde de böyle mi bilmiyorum ama soğuk havalarda müzik dinlemeyi ben daha çok seviyorum. Özellikle nostalji bağımlısı bir insan olduğum için de doğduğum ve büyüdüğümün dönemin şarkılarını ve spesifik birkaç sound’unu duyunca bende hücreler kıpırdıyor. Gece. Soğuk, camlar açık ve serin bir hava esiyor. Üstünüz hafif ince olsa üşütecek sizi. Uzanıp düşüncelere dalıyorsunuz yatağınızda uzanırken. İşte tam bu anda oyun müzikleri dinlemiyorsam eğer (ki onlar da slow ve duygusal oluyor, dikkatinizi çekerim) bu tarz bende özel duygular uyandıran şarkıları seçiyorum. Birkaç örnek vereyim hemen. Sanatçıları ve grupları yazmayacağım iki katına çıkıyor bu kısım yoksa. Şarkıları yazayım, onlar sürpriz olsun. Still Standing, Come Undone, Veridis Quo, Flashing Lights, 1979, While My Guitar Gently Weeps, Breath, Mansoon. Hatta Tarkan’dan Kır Zincirlerini ya! Ama HIM’in tüm şarkıları bu listeye uçarak giriyor. O kadar duygulandırıyor her biri beni. Bunda tabii ki en önemli faktör, frontman, vokalist, Ville Valo.
Kendisi oldukça karizmatik ve bunu nasıl kullanacağını çok iyi biliyor. Sesi zaten ondan birkaç gömlek önde kalitede. Çoğu şarkının canlı performanslarını izledim defalarca. Hepsi gerçekten kaliteli. VV’nin stüdyo ve canlı sesi arasında neredeyse fark yok.
Gruba N’olmuş?!
Dağılmışlar. Klasik, değil mi? Ben keşfedene kadar dağılan bir grup daha. *sigh*
2017 yılındaki bu üzücü olaydan sonra ama mutluluk verici bir şey olmuş en azından. VV kendi başına devam ediyor müziğine. Kendine hatta birkaç albüm bile çıkarmış. En tutan parçası bunların arasında Neon Noir. Kesinlikle eski HIM vibe’ına sahip, evet. Ama aynı zamanda biraz da farklı bu sefer her şey. Aradan geçen yirmi yıl kendini belli ediyor. Sesi ama hala aynı diyebilirim. Buradan da iki yıl öncesinin konser kaydını paylaşayım. Ya da geçen yıl Slovenya’daki konserinden bir şarkı. Berbat bir kayıt olsa da kaliteyi yine görebiliyorum rahatlıkla. Bir nevi HIM aslında devam ediyor diyebiliriz o yüzden. Sadece biraz farklı tarzda şarkılar çıkarıyor. (hehe)
İşte Böyle
Teşekkür ediyorum gerçekten. Hiç tanışmadığım ve VV dışında hiç tanışamayacağım birkaç kişi; bir şekilde hayatıma dokundunuz. (Belki bir gün konserine denk gelirim VV, bilemeyiz!)
Bir yanıt yazın