The Elder Scrolls IV: Oblivion İnceleme

Ön Bilgi: Bu yazıyı birkaç ay önce yazmama rağmen son kısımları anca bitirebildiğim için yeni yayınlıyorum. Okurken bunu göz önünde bulundurmanız ricadır.

Todd yine başardı! isimli yazımda Oblivion’dan biraz bahsettim. Nasıl hep oynamak istediğimden ama bir türlü hak ettiği zamanı veremediğimden. Bu remaster aslında beni ekstra bir de bu yüzden mutlu etti. İnternette de “oynamayanlar için TES:VI geldi” diye yorumlar var. Kısmen doğru gerçekten. Yepyeni modlar ve yepyeni iyileştirmeler ile yepyeni bir oyun. Eski dönemde kalmış ama bir şekilde güncel de olabilmiş bir oyun Oblivion Remastered. Tüm bunları düşündüğümüzde koşarak atlamamam kaçınılmazdı. Öyle de oldu, başladım, oynadım, oynadım…

Yıllar içinde benzer yorumlar okuduğumdan bahsetmiştim. Oblivion şöyle güzel, Skyrim şöyle downgrade tarzında. Aslında Daggerfall’dan yana hep aynı şey söz konusuymuş bu arada.

Josh Strife Heyes’in (çok severim kendisini) videosunda Daggerfall’un procedural yapısını görebilirsiniz. Zamanına göre tam bir manyaklık yahu! Morrowind, bu da dahil olmak üzere birçok konuda Daggerfall’a göre bir downgrade. İyileştirdiği bir sürü yön var evet, ama bu yolda çok sayıda mekaniği de feda ediyor. Oblivion ve Skyrim için de benzer yorumlar yapılabilir rahatlıkla. Akla gelen ilk örneği vereyim. Oblivion komple seslendirme içeriyor, Morrowind’in aksine neredeyse tamamen yazılı diyaloglardan oluşuyor. Dolayısıyla Oblivion’daki diyalog sayısı, Morrowind’e göre belirgin ölçüde daha az. Çünkü bu ses dosyalarını diske sığdırmaları gerekiyor ve dönemin DVD teknolojisi ise kapasite olarak buna müsait değil. Çoğu insan da bunun ciddi bir downgrade olduğunu düşünüyor çünkü Morrowind bir oyun değil, resmen bir kitap. Oyunu oynamak yerine okuyorsunuz, o kadar fazla diyalog içeriyor.

Ama en özet ve doğru yorum bence şu: “İlk oynadığınız Elder Scrolls oyunu, sizin için en iyi olandır”. İlk göz ağrısı, o formül ile ilk tanışmanız. Benim için o oyun, Skyrim. Yüzlerce oyun oynamama rağmen halen en iyiler listemin en başlarındadır. TES ile Skyrim sayesinde tanışıp ardından diğer oyunları (az da olsa) oynadım yıllar içerisinde. Evet artık konumuza yavaştan girelim.

Öncelikle adettendir, birkaç video fırlatayım hemen.

Özellikle ilk video ve beraberinde getirdiği espriler paha biçilemez. Todd’un satranç kulübü anısı ve “who’s laughing now”. Son videoda o dahil diğer tüm efsane anları birleştirmiş, harika gerçekten. Yeterince tavsiye edemem.

Buraya şimdi o ünlü meme videoları tek tek atamam, çok zaman alır. Onca voice acting ve komik diyaloglar falan. Ama şöyle güzel bi mesai yapıp, YouTube’da keşfe çıkın derim. Gerçekten o kadar absürt sahneler var ki, kahkahalı anlar sizi bekliyor olacak. Oyun resmen komedi cenneti bu konuda. Yazarların halen sivriliğini koruduğu ve farklı olmaya çalıştığı dönemler hala 2000’ler. Remaster ile beraber bu videolar da remaster olmaya başladı fanların reupload’ları ile. Bayılıyorum böyle şeylere. Dayanamayacağım sanırım, en ünlü olan bir tanesini atıyorum.

Artık konuya girmek istiyorum ama bunu atınca aklıma bir tane daha video geldi. Onu da buraya koymazsam içimde kalır. Müthiş bir edit, müthiş bir şarkı. Sıradaki eserimiz, Young Scrolls’tan geliyor.

2006

HAH! İnceleme sonunda başladı diyorsanız, yanılıyorsunuz. Öncesinde konuşmamız gereken bir konu daha var. Şimdi, hep beraber geçmişe bir yolculuğa çıkalım. Özellikle RPG kanadında, 2006 yılından önce çıkan oyunlara bir bakalım. “Piyasanın algısı ne durumdaydı” sorusunun cevabını sizlere vermek istiyorum. Şimdi, baştan şunu söyleyerek başlayayım. Elder Scrolls serisinin izlediği yolu ve formülü izleyen ana akım oyun maalesef yok. Evet, farklı noktaları baz alan ve üzerine genişleyen var (senden bahsediyorum Kingdom Come) fakat birebir aynı yapıyı izleyen yok. Bununla alakalı hatta çok sevdiğim kanallardan olan NeverKnowsBest’ten şöyle bir video geldi yakın zamanda:

Ondan dolayı bence RPG oyunlarına genel olarak bir göz atalım. CRPG, JRPG, ARPG artık aklınıza ne geliyorsa artık. Kapsamı da daraltalım, 2000 ile 2005 yılları arasına odaklanalım. Rastgele kusuyorum şimdi oyunları. Final Fantasy X, Baldur’s Gate II, Icewind Dale, Planescape Torment, Deux Ex, Diablo II, Vampire: The Masquerade – Bloodlines, Sacred, Fallout 2, Arcanum, Neverwinter Nights, Gothic, Star Wars: Knights of the Old Republic, Jade Empire, Fable, Dungeon Siege, Dark Messiah of Might & Magic, Wizardry 8.

Fakat 2002’de çıkan ve Oblivion’un en direkt rakibi olan başka bir oyun daha var. Morrowind. Üstteki listedeki oyunlar, evet, farklı türlerden oyunlar. Hepsi de kendi türlerinde ya başyapıt ya da çok iyi. Ama hiçbiri Morrowind ile aynı kategoride değil. Formülün ne kadar eşsiz olduğunu, buradan anlayabilirsiniz.

2006 yılına gelindiğinde de herkes nefesleri tutmuş Oblivion’u bekliyordu bu yüzden. İnsanlar daha iyi bir Morrowind istiyordu, daha iyi bir Elder Scrolls, daha iyi bir RPG. Çoğu da beklediğini fazlasıyla bulmuş diyebilirim döneme ait okuduğum uzun forum post’larını okuduğumda.

Özetle, Oblivion işte böyle bir oyundu. Yaşayacağınız ayrı bir dünyaydı. Kendine ait atmosferi ve hikayesi vardı. Bir MMORPG değildi belki, ama onun sunduğu şeyleri belki daha da fazlasını sunabilecek kadar büyüktü.

(2011 yılında piyasaya sürülen Skyrim ise bambaşka bir olay. Hem benim için, hem de dünya için. Başlı başına bir dosya konusu bu, ondan hiç girmeyeceğim ona.)

2005 yılına ait E3 demosunu lütfen izleyin. Aşağıya inin ve o dönem yapılan yorumlara göz atın. Günümüz açık dünyaları ve onlara verilen emekle, bunu karşılaştırın. Yukarıda anlattıklarımı hayal edin ve o dönem bu özgürlüğü gördüğünüzde ne tepki vereceğinizi düşünün. Çok zor. Çok daha iyiye alışmışken eskiyi hayal etmek. Hele hele o dönemde hiç yaşamayan biriyseniz. Ama lütfen deneyin. Bazı oyunları daha iyi anlamak için o dönem için ne anlama geldiğini kavramak gerekiyor çünkü. Oblivion bu arada bunu en kolay yapabileceğiniz oyunlardan biri çünkü günümüzde bile büyüsünü koruyor. Efendim, bu kadar açılış paragrafı yeter. Gelin, incelemeye başlayalım artık.

Virtuos Yapabilmiş Mi?

Evet, yapabilmiş. Hatta optimizasyon problemlerini göz ardı ederseniz, kusursuz bir remaster diyebiliriz. Remaster gibi remaster hani. Port veya HD re-release gibi bir iş yok ortada. Detaylarını Nick930’nin videosunda görebilirsiniz.

Mekaniksel sistemler ve animasyonlar cephesinde de tonla güncelleme ve düzeltme var. Okçuluk örneğin değişmiş. Level, attribute ve skill sistemi Skyrim esintili birkaç dokunuş almış. Orijinal oyunda çok büyük bir problem olan enemy scaling konusu biraz toparlanmış (gibi).

Ve ana menü! Evet, gidip buna takıldım o kadar değişiklik arasından. Ben ana menüler ve oyunların cover art’larına özel ilgi duyan biriyim, efendim. Şaşırmayın ondan dolayı. Bahsettiğim yeni görselimiz de aslında bu yazının kapağında gördüğünüz animasyon. Ama lütfen gidip fragmanı izleyip, tam halini görün. Orijinal oyunun ana menüsü çok ikoniktir. IV yazar sonra kamera genişleyerek OBLIVION’a dönüşür yazı falan. O anda müzik ile beraber koparsınız. Yenisi ama, yenisi manyak bir şey olmuş. Alevler, karakter, siyah yanık binalar falan. Uf ki ne uf.

Müzikler

Bu arada müzikler demişken aradan onu da çıkartayım. Bu konuda ekstra hassas olduğumu ve oyun müziklerine çok önem verdiğimi biliyorsunuzdur. Oyuna kimliğini katan en önemli şeylerden biri çünkü müzikleridir. Jeremy Soule da oyun bestecileri arasında müziklerini en sevdiklerimden biridir. Gördüğümüz haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla özel hayatında çok da iyi bir insan değil kendisi. O yüzden birkaç yıldır piyasada yok, köşesine çekildi. Fakat sanat anlamında ürettiği eserlerin, başyapıt olduğuna herkes sanırım hemfikir. Özellikle RPG oyunlarındaki benzersiz işçiliği ve ürettiği atmosferik parçalar, muazzamdır. Skyrim’i zaten biliyorsunuzdur, ama Bioware’e kadar giden bir tarihi var aslında Soule’un. Detaylarına bakın, sizi şaşırtacak “Aa, bunu da mı o yapmış?” diyeceğiniz oyunlar kesin olacaktır.

IGN’in bu konuda yazdığı makale de şaşırtıcı derecede iyi. İlginizi çekiyorsa, okumanızı öneririm.

Bethesda’nın geçen haftalarda paylaştığı videoyu da aşağıda bulabilirsiniz. Özellikle Through the Valleys, Harvest Dawn, Glory of Cyrodiil ve Peace of Akatosh gerçekten başyapıt. Geçmişe açılan bir portal benim için sanki. Glory of Cyrodiil’i dinlerken hissettiğim şeyleri kelimelerle anlatmam mümkün değil. Bu şarkılardaki çoğu tını bana WoW esintileri de anımsattı. Die-hard bir Old-Blizzard fanı olduğumdan beni nasıl etkilediğini tahmin edebilirsiniz bunun.

Oynanış

Geldik beklenen başlığa. Oynanış. Skyrim beyinli ben için acaba oynanış tatmin edici olacak mıydı? 2006 yılının mekanikleri ve sistemleri, halen iş yapıyor muydu?

Bu soruların cevabı, evet. Hatta dürüst olmam gerekirse, Oblivion’un, Skyrim’den iyi olduğu birçok nokta var. Özel büyü yapımı ve enchanting sistemi mesela benim “Ya neden Skyrim’e bunu salaklaştırıp geçirmişler ki?!” dediğim şeylerden biri oldu. Ne demek özel büyü yapımı peki? Şöyle ki, birden fazla sayıda büyüyü, farklı hedef opsiyonları seçerek birleştirip, kendinize ait özel bir büyü yapabiliyorsunuz. Ve adını da kendiniz koyuyorsunuz! Evet, hoşunuza gitti değil mi? Hemen sizi hızlı bir demo için şu videoya alayım:

Enchanting tarafı da aynı şekilde bayağı esnek. Karakterinizin taşıma kapasitesi hoşunuza gitmedi mi? Tüm eşyalarınıza “Feather” basıp, onlarca kat loot yapabilirsiniz. Canınız çok mu az? Tüm eşyalarınıza can veya zırh basıp, yürüyen bir tank olabilirsiniz. O kadar kırık sistemler ki bunlar, abartıp manyak ötesi OP olabiliyorsunuz üstteki videoda gördüğünüz gibi. Ama işte keyfi de biraz burada olayın. Bu bir sandbox RPG sonuçta. RPG diyince ilk akla gelen hikaye ve yaptığınız seçimler, verdiğiniz kararlar ve onun dünyaya etkisi oluyor ya. Bu bahsettiklerim de birer karar aslında. Sadece hikaye değil, oynanış üzerine. Herkes burada oynadığı karakter ve oynayış tarzına göre farklı seçimler yapacak. Ve kimisi de bu sistemlerin derinliğini keşfedemeyecek bile. E bir RPG’yi RPG yapan en önemli özellik de işte tam bu değil midir? Farklı seçimler, farklı ilerleyişler ve kişiye özel çıkan bir macera. Todd’a kızıyorum belki sürekli bu kafada cümleler söyleyip pazarlama yapıyor diye, ama gerçek aslında tam da öyle. Yalan söylemiyor adam yani.

Hikaye, Diyaloglar ve Görevler

Oblivion bu kulvarda da büyük oynuyor diyerek bölüme giriş yapabilirim. Her ne kadar oyunun genel görev zinciri ve yapısı son derece klasik olsa da işleniş biçimi ile hiç sıkmadan oyuncuyu eğlendirebiliyor. “Kötü adamlar dünyaya saldırıyor, git ve bizi kurtar” şeklinde başlayan hikaye, açılarak oldukça derinleşiyor. Hikaye gereği etrafa yedirilen Oblivion Gate’ler her ne kadar bir süre sonra sıksa da, dönemine göre mükemmel bir eklenti diyebilirim. Arkadaşlar o yılları lütfen hatırlayın. Ya da gençseniz ben size hatırlatayım. O yıllarda ayda bir hatta iki üç ayda bir güzel oyun gelirdi, şu an olduğu gibi her ay 2 AA oyun ve 3 III oyun gelmezdi. Ve multiplayer zaman gömmelik oyun kavramı bugünkü kadar yaygın değildi. O yüzden o döneme göre değerlendirirsek bahsettiğim noktayı, oyun mükemmel iş çıkarmış diyebiliriz.

Asıl oyuncuları etkileyecek kısım bence diyaloglar olacak. Konuşurken soldaki menü barı üzerinden birkaç kelimeye tıklayarak ilerlettiğimiz diyalog sistemi, ilk başta çok ama çok sığ bir izlenim veriyor. Ne bir çoklu seçim var ne de detaylı cümleler. Bunun sebebini üstte söylemiştim. Gelelim bunu etkisine. Gerçekten de sığ mı bu sistem? Hayır. Aksine sizi şaşırtmayı her seferinde başarıyor. O seçtiğiniz bir kelime belki iki paragraflık kocaman diyaloğun başlangıcı olabiliyor. Üstelik NPC’lerin karakterleri ve görev içindeki rolleri öyle iyi ki, bu diyaloglar sizleri hep eğlendiriyor. Bazen çok saçma ve komik, bazen de ciddi ve ağır olabiliyor. Bu yüzden de karakterlerin ağızlarından ne çıkacak diye bekliyorsunuz. Ve yine söylediğim gibi öyle uç mizahta diyaloglar var ki oyunda meme olmamaları imkansızmış.

Gelelim görevlere. Ana görev zincirinden üstte bahsettim. Bethesda formülünün içinde olan faction’lar burada da tabii ki var ve özür dileyerek söylüyorum ama Skyrim’den daha keyifliler. Düzgün akan görev zincirleri, ilerledikçe edindiğiniz ünvan ve gücün verdiği kesin ağırlık ve saygı, çevredeki insanların gerçekten size yaptığınız şeyler üzerinden laf söylemesi falan gerçekten yaşayan dünyanın parçasıymışsınız gibi hissettiriyor size. Skyrim de bu tarz görevleri yaptığınızda oyunun size tepkisi olmaması gerçekten immersion breaking bir durum ve Oblivion’un bunu yıllar önce yapabilmiş olması yine en başta bahsettiğim teknolojik ve imkansal downgrade’in bir parçası.

Özetle Oblivion, beni bu kulvarda mutlu etmeyi de başardı.

Kapanış

Bu satırları şu şarkı eşliğinde okumanızı rica ediyorum.

Dünya üzerindeki algılayamadığımız bu belirsizlikte, her gün bir sürü duygu içerisinde yuvarlanıp giderken güçlü onlarca his yaşıyoruz. Pişmanlık, tutku, merak, üzüntü, mutluluk…

Her geçen gün hızla değişiyor her şey. Hiçbir şey de beklediğiniz gibi olmuyor ve adapte olmaya zorlanıyorsunuz bu değişikliğe. Böyle anlarda insan, geçmişin basit ve yüksüz nostaljisini anmak istiyor. Çünkü zamanında yine böyle problemli olan o anlar, zaman geçtikçe sadece buruk bir mutlulukla hatırlanıyor hep. İzlediğiniz bir film, gittiğiniz bir yer, yediğiniz bir yemek, içinize çektiğiniz bir koku, gördüğünüz bir kişi: sizi hep o ana götürüyor. Taşıdığınız telaş ve stresi bir an bile olsa unutmanızı sağlıyor. Oyunlar da benim için bunu tetikleyen en önemli etken. Zaman kapsülü gibiler adeta.

Oblivion da her ne kadar oynamasam da bende bu duyguları uyandırıyor işte. Adına anemoia diyebilirsiniz, false nostalgia da. Dürüst olmam gerekirse hiç umrumda değil. Bu oyun, atmosferi, müzikleri: bana hep “o” anı hatırlatıyor. Okuldan önlükle heyecanla gelip bilgisayarın başına geçtiğim o anı. Yerde oturup yemek yerken tüplü televizyondan sevdiğim bir çizgi filmin VCD’sini izlediğim o anı. İlkokul arkadaşlarımla mahallede bisiklet sürdüğüm o anı. Bakkala gidip kart ve taso aldığım o anı. Bunu eskiye dair çoğu oyunda ve müzikte yaşamaya başlayalı yıllar oldu. Bu deneyim beni hem çok mutlu ediyor hem de çok üzüyor. Dedim ya, buruk bir mutluluk. Ama iyi ki oluyor bu tarz anlar, iyi ki yaşıyorum onları. Diğer türlü eksik olurdum, biliyorum. Zaman zaman geçmişte yaşamayı seviyorum.

O yüzden önce, o dönemin Bethesda ekibine teşekkür ediyorum bu yarattıkları eser için. Ardından da remaster’da emeği geçen herkese. Her Elder Scrolls oyunu gibi Oblivion da oldukça özel. Biraz ilgisi olan birini etkilememesi mümkün değil. Erken pes etmeyin ve oyuna bir şans tanıyın. Ne kadar seveceğinize şaşıracaksınız.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Kalkanlar devrede!